Bayramlar, ailelerin bir araya geldiği, sevgi ve mutluluk dolu günler olarak bilinirken, bu yıl birçok aile için katlanılması güç bir travmaya dönüştü. Dilan, bu bayramda sevdiklerinden uzakta kalınca, bir ömür boyu unutmayacağı bir trajedinin kurbanı oldu. Dilan'ın kocası tarafından katledilmesi, toplumsal cinsiyet eşitsizliğinin ve aile içi şiddetin ne denli tehlikeli boyutlara ulaşabileceğinin çarpıcı bir örneği olarak karşımıza çıkıyor. Bu olay, hem ailesi hem de çevresi tarafından büyük bir üzüntüyle karşılandı, ayrıca toplumsal bir dikkatin yeniden doğmasına aracılık etti.
Dilan, 28 yaşında genç bir anne olarak, bayramı ailesiyle birlikte geçirmeyi planlıyordu. Ancak kocasıyla yaşadığı sorunlar, bu tatil gününü kabusa dönüştürdü. Aile içi şiddet sorunları, çoğu zaman göz ardı edilen bir konu olmakla birlikte; Dilan'ın durumu, pek çok kadının her gün yaşadığı bu tür sorunların ciddiyetine vurgu yapıyor. Maalesef, Dilan’ın hikayesi, bu tür trajedilerin yalnızca rakamlardan ibaret olmadığını, gerçekte birer can olduğunu gözler önüne serdi. Gözlerindeki neşeyi ve mutluluğu her zaman gördükleri tanıdıkları insanlar, onların yaşamlarının en karanlık anlarına tanık oldu. Bayramın herkes için mutluluk anlamına geldiği bir zamanda, Dilan'ın katledilmesi, bunun tam aksine bir tablo çizdi.
Dilan’ın cinayeti, aile içi şiddetle mücadele etmenin önemini tekrar gündeme taşıdı. Toplumumuzda birçok kadının, maruz kaldığı şiddeti sessizce çektiği ve bu durumu kabullendiği bir gerçek. Dilan’ın kaybı, pek çok kadına ilham verecek şekilde, aile içi şiddetin kabul edilemez olduğunu anlatmak için bir fırsat sunması umuduyla bir farkındalık yaratmalı. Sosyal medya platformlarında, #DilanİçinAdalet etiketiyle başlatılan kampanyalar, toplumun bu konudaki bilincini artırma adına önemli bir adım oldu. Dilan'ın cinayetiyle birlikte, birçok kadın derneği ve aktivist, sesi olmayanların sesini duyurmak için çalışmalarını arttırdı.
Bu tür olayların önüne geçmek adına, toplumsal cinsiyet eşitsizliğine karşı durmak, kadınların haklarını savunmak ve risk taşıyan kadınları koruyacak mekanizmaları güçlendirmek büyük bir önem taşıyor. Eğitimin ve bilinçlenmenin artırılması, bu tür vakaların önlenmesi için atılacak en önemli adımlardan biri. Dilan’ın yaşadığı acının bir kez daha yaşanmaması için, her bireyin üzerine düşen sorumlulukları yerine getirmesi gerekiyor. Hem kamusal alanda hem de özel hayatlarımızda şiddete karşı durmak, sesimizi yükseltmek ve adalet çağrısını sürdürmek bu noktada hayati önem taşıyor.
Dilan’ın trajedisi, belki de gerekli değişiklikleri başlatacak bir dönüm noktası olacak. Kendisi, kaybedilen bir hayatın ötesinde, toplumu daha iyi bir hedefe yönlendirecek bir sembol haline gelecek. Toplum olarak, Dilan’ı unutmamalıyız. Unutmamalıyız ki her kadının hayatı değerlidir ve her birinin kendini güvende hissedebilme hakkı vardır. Dilan’ın hikayesi, bir ailenin kaybının yanı sıra, hala durdurulmamış bir soruna dikkat çekiyor: aile içi şiddet. Bu mücadelenin devam ettirilmesi, hem Dilan için hem de bu çirkin gerçeklerle mücadele eden diğer kadınlar için bir sorumluluktur. Eğitime, farkındalığa ve dayanışmaya ihtiyacımız var. Bayramlarda yaşanan mutluluklar, hiçbir zaman bir kabusa dönüşmemeli. Dilan için adalet talep etmek, aslında tüm kadınlar için adalet talep etmektir.